Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

Bir ‘Minik Serçe’…

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
Yazar Mesaj
HaneM
AnkaraLı AdmiN
AnkaraLı AdmiN
HaneM

Erkek
Yaş : 29 Kayıt tarihi : 09/05/08 Mesaj Sayısı : 545 Nerden : ANKARA İş/Hobiler : Pc,FuTBoL
Rep Sistemi
Aktiflik:
Bir ‘Minik Serçe’… Img_left500/500Bir ‘Minik Serçe’… Empty_bar_bleue  (500/500)
Başarı Puanı:
Bir ‘Minik Serçe’… Left_bar_bleue500/500Bir ‘Minik Serçe’… Empty_bar_bleue  (500/500)
Güçlülük:
Bir ‘Minik Serçe’… Img_left500/500Bir ‘Minik Serçe’… Empty_bar_bleue  (500/500)

MesajKonu: Bir ‘Minik Serçe’…   Bir ‘Minik Serçe’… Icon_minitimePaz Mayıs 11, 2008 10:05 am

Korhan Bozkurt'un gösterimde olan O Kadın filmi Sezen Aksu şarkılarının öyküsünün klibi. Biz de Aksu'nun her biri hit olan şarkıları üzerinden portresini yazdık. Peki Aksu'nun sırrı nedir diye sorsanız toplumsal dönemleri ve bu dönemlerin yarattığı duyarlılıkları yakalaması derim.

1976 yazının tam ortasında Hora yorgun güvertesine bir ülkenin onurunu yüklemiş, meşhur kıta sahanlığında sismik araştırmalar yapmak için Yunanistan'ın tehditlerine rağmen Ege'ye açılmıştı. Ordu ve ülke teyakkuzdaydı... Amerikan ambargosuna kimsenin aldırmadığı, export Samsun sigarası, Müjde Ar dekolteli televizyon dizileri ve Trabzonspor'un şampiyonluğu ile mutlu olunan günlerdi...

Yollarda Türk dizaynı Anadollar geziniyordu ve doların kaç para ettiği üç beş kaçakçı dışında kimseyi ilgilendirmiyordu... Melike Demirağ'ın Arkadaş adlı parçasıyla gerçek bir patlama yapan Türk popunun zirvesinde İzmir'li Aylin Urgal Sen Yarattın Beni adlı 45'likle yer alıyordu. Ziraat Fakültesi'ni yarıda bırakmış bir genç kızın 50 tane satan ilk albümünden sonra ikinci 45'liği tam da bu günlerde piyasaya çıktı: Yaşanmamış Yıllar.

Yine İzmir'den gelen Sezen Aksu buğulu sesiyle çok dikkat çekti. Ancak asıl ününü üçüncü albümündeki çocuksu neşeyle sağladı; "Seni gidi vurdumduymaz, seni gidi yaramaz..." Dört yıl önce İzmir'de PTT'de bir santral memuru olan, Ziraat Fakültesi'ni yarıda bırakıp İzmir Radyosu Sanatçılar Derneği'ne devam eden bu genç kız daha 25 yaşında üne ve paraya kavuştu.

12 Eylül sanatçısı

1978 yılında üçüncü 45'liği Kaybolan Yıllar ülkenin dört bir yanında silah sesleri, bombalar ve cinayetlerle birlikte yükseldi ve Türk popunun en klasik parçalarından biri oldu. 12 Eylül günü saat 04.00'de askeri darbe her şeyi değiştirdiğinde Kaybolan Yıllar da başka manalarla söylenir oldu.

Sezen Aksu'nun böyle bir derdi olmasa da Kaybolan Yıllar darbenin hayatımızdan alıp gittiklerini seslendiriyordu. Aynı yıl çıkan Serçe albümü, özellikle daha popüler biçimde yorumladığı Türk Sanat Müziği klasikleriyle bu genç kızın 'görüntüyü' de 'tarzı' da herkesten daha iyi kavradığını gösteriyordu. Gerisi çorap söküğü gibi geldi. Sezen Aksu 80'li yıllarda adeta bir cendereden geçirilen Türk toplumunun ruhunu yakından izlemeyi ve cenderenin ürünlerini hasat etmeyi başardı. Müzik piyasasına "Acelen ne bekle Firuze," diyerek sağlam bir damga vururken 'kentli kadını' da keşfediyordu. Bu albümü ikişer yıl arayla Sen Ağlama ve Git albümleri izledi. Hepsi zirve için birer adım niteliğindeydi.

Tuhaftı ama Malatyalı Başbakan Turgut Özal'ın liberalizminin ürünü olan 'kentliler' kendi yalnızlıklarını, kentliliklerini ve belki de seçkinliklerini Sezen Aksu ile yakalar oldular. Sezen Aksu tarihinin en önemli albümü 1991 yılında çıkardığı Gülümse oldu. Aysel Gürel ve Onno Tunç ile çalıştığı bu albüm inanılmaz bir satış grafiği yakaladı. Albümdeki her şarkı hit oldu, hâlâ radyoların liste başı şarkıları. Albüme adını veren şarkının sözleri Kürt siyasetçi Kemal Burkay'a aitti.

Doğulu bir ozan olan Burkay'ın bu şiiri Aksu'yla kentlilerin 'politika dışı' bunalımına tercüman olmuştu. Bu albümle Sezen Aksu herkes tarafından dinlenmeye başlandı. Bir nevi ortak ses oldu. Hazin şarkıları ayrılık yaşayanların gözünde ağlamaya dönüştükçe popüler oldu. Ayrıca yaptığı müzik hiçbir kalıba girmiyordu.

Hem Batı müziğinden hem poptan hem de arabeskten izler taşıyordu. Deli Kızın Türküsü albümündeki Küçüğüm ve Masum Değiliz, Gülümse'nin başarısını sürdürdü. Bu albüm Aksu'nun kendisinin de artık zirvede olduğunun farkında olmasıydı. Aksu'nun hayatındaki acı dönemeçlerden ikisi bu günlerde önüne çıkacaktı. Müziğinde önemli bir rolü olan Uzay Heparı ve ardından Onno Tunç iki yıl arayla yaşamını yitirdi. Aksu, 1995'te çıkardığı Işık Doğudan Yükselir ile bu kez yüzünü Anadolu'ya döndü. Hatta albümde iki şarkıdan oluşan ama sözlerinin bir bölümü Bingöl adlı Ermenice şiirden alınma olan Var Git Turnam da yer aldı. Sonra Şarkı Söylemek Lazım, Yaz Bitmeden, Bahane ve Kardelen albümleri...

Neredeyse tüm Türkiye'yi kaplayan bir dinleyici ve hatta hayran kitlesi oluşturdu. Sanki Türkiye'yi temsil ediyor. Ama Sezen Aksu'nun en büyük sırrı ne diye sorduğumda 'duyarlılık ustası' diyebilirim. Toplumsal dönemleri ve bu dönemlerin yarattığı duyarlılıkları en iyi koklayan ve yakalayan sanatçılardan biri... Belki birincisi... Bir anlamda bu dönemlerde oluşan duyarlılıkları pazarlıyor, satıyor. Aksu'ya bu yüzden 12 Eylül şarkıcısı da diyebiliriz ama bu kesinlikle kötü bir anlama gelmez. Yaşanan acıları sanki bir oyun oynarcasına başka bir dille ifade edebilmek durumu. Ya da insanlar o dili buldu Sezen Aksu'da. Diyarbakır'daki Nevruz kutlamalarında sahne aldığında 500 bin kişi onu dinlemek için meydanı hınca hınç doldurmuştu. Tabii 'terör bitti' denilen bir dönemde.

İstanbul ve Ankara gibi büyük kentlerdeki insanlar bile Aksu'nun yaratacağı efsaneyi görmek için Diyarbakır'daydı. Evlatlarını faili meçhul cinayetlere kurban veren Cumartesi Anneleri için Cumartesi Türküsü, aileleri tarafından okula gönderilmeyen kızlar için Kardelen albümü, geçtiğimiz günlerde barış için düzenlenen kampanyaya Gandhi'nin "Göze göz, dünyayı kör eder" sözüyle verdiği destek de bu duyarlılığın rastlantı olmadığının göstergesi. Aslında Sezen Aksu'nun yaptığı müzik kadar ortaya çıktığı dönemler de ilginç. Sadece bu dönemlerde kamuoyunun önüne çıkıyor. Geri kalan zamanlarda hayattan elini eteğini çekiyor. Tıpkı kendi içine çekilen filozoflar gibi Aksu yılın belli dönemlerinde aylarla ifade edilebilecek 'duygusal dönemler' yaşıyor. Bu günlerde kesinlikle dışarı bile çıkmıyor. Sadece çevresindeki belli isimlerle görüşüyor. Bir bilge, filozof edasıyla.

Benim Sezen Aksu olgusunu anlamam için üç şarkı ve arkasında üç kocaman öykü yetti. Birincisi Son Bakış. "Aman aman acı yüzler/ kurşun gibi izler/ son bakıştaki o gözler kaldı aklımızda" sözlerini 12 Eylül döneminde yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren için söyledi. Eren'in idam edilmeden önce çekilen son fotoğrafı bu kadar güzel anlatılabilir. İkincisi Deniz Gezmiş'in adına ithaf edilen Lâl ve üçüncüsü de Adnan Menderes'in ünlü "Muğber değilim" sözlerine atfen yapılan Dargın Değilim…

Aksu Cumhuriyeti

Peki ya bugün pop müziğin önemli bir kesiminin Sezen Aksu'nun gölgesinde yetişmesine ne demeli. Aşkın Nur Yengi'den başlayarak Levent Yüksel, Sertab Erener, Yıldız Tilbe, Harun Kolçak, Hande Yener ve Işın Karaca bu isimlerden sadece birkaçı. Üstelik hepsi farklı çizgilerden.

Her bir ismi ünlü edecek, popüler kılacak bestelerini, şarkılarını vermekten çekinmedi. Ama yetişen her ismin tepesinde Sezen Aksu yer aldı. Yani onlar ünlendikçe Sezen Aksu da daha popüler, hatta müzik üstü bir çizgiye ulaştı. Müzikte büyük bir bölünme oldu; Sezen Aksu ve çevresi ile onun dışında kalanlar. Gerçi dışında kalanların ne kadar şansı kalıyordu, o ayrı bir konu. Nazan Öncel'in son yıllardaki çıkışı, yeni isimleri Sezen Aksu çevresine girme zorunluluğundan kurtardı.

Aksu'nun çevresinde oluşan bu grupta sadece müzisyenler yer almıyor, edebiyatçılar, yazarlar hatta futbol kulübü yöneticileri bile var. Ama son birkaç yıldır bu klan çatırdamaya başladı. Müzisyenlerden farklı sesler çıkmaya başladı. Bunun en son örneği Niran Ünsal oldu. 70'li yıllarda günlük hayatın dört bir yanında karşı karşıya kaldığımız aşırı gerçeğin ve çatışmanın yanında birazcık olsun hayallerimizi bize veren Sezen Aksu şimdi ne ifade ediyor?

Politika ve politikacılar giderek daha çok yuhalanırken, Sezen Aksu imparatorluğunun ve karizmasının yüceltilmesi Türkiye'ye özgü bir 'peronizm' vakası sayılabilir mi? Bir tür imtiyazsız sınıfsız kaynaşmış kitle, Sezen Aksu cumhuriyeti... Sadece kadına, erkeğe indirgenmiş, hüzünlü, biraz kırgın ama hayatla bir derdi olmayan insanlar, kentliler... Enflasyonun olmadığı, başörtüsünün mesele yapılmadığı, Kürtlerin sadece şiir yazdığı, cinayet işlenmeyen, gaspa uğranmayan CD'lerden, terk etme ve edilmeden ibaret duyarlılıklardan, açıkhava konserlerinden ibaret bir ülke... Peki gerçekliğe ihtiyacımız yok mu? Eğer öyleyse Sezen Aksu ile 'dolu dolu' geçen yıllar her gün gerçekliği duyarlılıkla geçiştirdiğimiz Kaybolan Yıllar olabilir mi?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.frmkral.hareketforum.net

Bir ‘Minik Serçe’…

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Müzik ßöLümü -